25 Mayıs 2010 Salı

İŞTE BÖYLE BİR HAYAT

İŞTE BÖYLE BİR HAYAT


Bugün Necip Fazıl Kısakürek’ in 27.yıldönümü olması nesebiyle okuduğum bir iki anısını paylaşmak istiyorum. Bu anılar Necip Fazıl’ın avukatı Muhammed Emin Özkan Bey tarafından anlatılmıştır.
“Ölümü anında da Necip Fazıl’ın yanında olan Özkan Bey duygularını şu şekilde ifade ediyor:
‘O kadar zordu ki bunu söylemek benim için. Ruhunu incitmek istemem. Doldurulamayacak bir boşluk bırakmıştır bende….’”
Sonra Özkan Bey, Necip Fazıl’ın ölüm gününden bahsediyor. İşte o sözler:
“Rizeli İlyas Amca, Bolu’da Necip Fazıl’ın çok samimi olduğu Doktor Ahmet Abi, benim yanımda staj yapan genç avukat ve ben, bu 4 kişi cenazeyi evden aldık, ambulansa yerleştirdik. Bolu’daki doktor marketten alışveriş yaparken Tercüman Gazetesi’ne bakmış, Necip Fazıl’ın bir şiirini görmüş. Şiir şöyle:
‘Son gün olmasın dostum, çelengim, top arabam
Beni alıp götürsün tam dört inanmış adam.’    
 Cenaze kalabalıktı ama evden 4 kişi çıkarmıştık. Bu kendimi bir yere koymak değil. Onu taşıyan tabut neyse, bizler de ancak tabut kadar değerli olabiliriz.”



Özkan Bey bir de şundan bahsediyor:

“…Avukatlığa başladığım yıllarda bana ilk “Sokrates’in Savunması’nı okudun mu?” demişti. Vefatından sonra okudum ve yüz kere okumuşumdur. Ne demek istediğini daha sonra anladım. Okumayan bir milletiz. Gelecek nesiller ne yapacak bu tahlilleri.”

Bir iki dörtlükle ayrılayım artık.

ANLAMAK

Anlamak yok çocuğum, anlar gibi olmak var;


Akıl için son tavır, saçlarını yolmak var… (1983)



UTANSIN

Tohum saç, bitmezse toprak utansın!
Hedefe varmayan mızrak utansın!
Hey gidi küheylan, koşmana bak sen!
Çatlarsan doğuran kısrak utansın!
Eski çınar şimdi Noel ağacı;
Dallarda iğreti yaprak utansın!
Ustada kalırsa bu öksüz yapı,
Onu sürdürmeyen çırak utansın!
Ölümden ilerde varış dediğin,
Geride ne varsa, bırak utansın!
Ey binbir tanede solmayan tek renk,
Bayraklaşmıyorsan bayrak utansın! (1964)

17 Mayıs 2010 Pazartesi

Üç şeritli bir yol düşünün.Ortadaki şeriti ders çalışmak diye adlandıralım.Diğer iki  şerit ise keyif amaçlı yaptığımız bizi ders çalışmaktan koparan aktiviteler olsun.Böylece tam ders çalışmaya karar verdikten sonra aniden şerit değiştirip film izlememi,voleybol oynamamı ya da boş boş çeneye dalmamı açıklama getirebilirim.Buradan 2 sonuç çıkıyor.Birincisi ben hep aynı şeritte gitmekten sıkılıyorum.İkincisi ise ben  orta şeriti hiç sevmiyorum:).Yan şeritlerden birini uyumak diğerine de gece geç saatlerde uyuyamamak diye etiketlersek ben otobüslerde nasıl pencere kenarı koltukları tercih ediyorsam yolda da yan kenarlardan gitmeyi tercih ediyorum galiba:).En iyisi tüm şeritleri ders çalışmak diye adlandırayım da kaza yapmamak için yolun dışına çıkmadan ders çelışmak zorunda kalayım:))

Olmak ya da Olmamak

Kardeşlik, bazen öyle şeyler oluyor ki hayatta aklım almıyor.Nasıl olur böyle bir şey diye kalakalıyoruz olduğumuz yerde.Yaşamaktan yoruluyorum.Oturup bir köşeye ya da olmadı en güzelinden bir duvar bulup yaslanıp yavaşça yere çömelmek geliyor içimden.Ama kimse geçmeyecek önümden,geçse bile bana bakmayacak,neyin var diye sormayacak.Beni benimle bırakmaları lazım bir anlığına da olsa.Silkelenip kendime gelebilmeliyim.
************************************************************************************
O kadar çok soru işareti var ki aklımda.Hep acabalarla yaşıyorum.Ertesi gün ne olacağını ya da nelerle karşılacağımı ve benim ne yapacağımı merak etmekten ve en önemlisi de beklemekten yoruldum.
************************************************************************************
Biraz dinlenmek istiyorum...
Belki biraz uyumak...
Belki de gözlerimi dikip taa uzak uzak diyarlara bakmak ve öylece sessizliği dinlemek...
Sakin sessiz bir yer arıyorum
İçimde bir yerlerde kendimle bağdaştırabileceğim bir an belki de...
************************************************************************************
Olur mu olmaz mı bilmiyorum ama dinlendiğim,kendimi dinlediğim an belki ben ,gerçek ben'e ulaşabilirim...

SAÇMADAN SEÇMELER-I

 Hani olur ya insanın başına sonradan dalga geçeceğimiz ama o an
şaşkınlıktan ne yapacağımızı bilemediğimiz anlar, anılar..... ANllarala Gülümsemek muhakkak sizlerinde vardır neydi bu ya dediğiniz.... işte benden bu ne yaw şimdi dediğim anlar.... saçmadan seçmeler fikrini sunan arkadaşıma teşekkür ediyorum... Buyrun size biraz saçamalık........................


İzmir'e ilk defa gelmişim saat 6:30 civarı.. Güvenliğe kampüse nasıl gideceğimizi sorduk.. 525 gider dedi ve ekledi öğrenci belgesi ya da kimliği gösterirseniz ücretsiz binersiniz. Şimdi 525 bekliyoruz.. Biraz sonra bir bayan yaklaştı ve sordu:


-Pardon!Otobüsü kim sürer?

cevap karşısında sessizce uzaklaştı tabii

-Şoför...

525 geldi, ben o sırada kimliği buldum ve gösterdim. şoförde anlamsız bir bakış..

-Ne kadar ödeyeceğiz?

Hatırlamıyorum miktarı(hani büyüklerimiz hep derler ya o zamanın parasıyla o para ile bi ….alırdım diye)

Tabii bizden parayı aldı. Sonra da:

- Bu kart geçersiz dedi.

~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~

Tabii alışmıştım İzmir'in saçmalığına.... 525 teyim. hınca hınç dolu zaten Neyse otobüs yolcu alırken de sonrasında da sürekli ayağıma bakan bir hanım vardı yanımda. Eeee doğal olarak ben de rahatsız oldum..Acaba İzmir de bu ayakkabılar giyilmez miydi? :) Baktım ayaklarıma bir sorun göremedim..Nesi vardı ki gayet güzeldi..

Bizim insan dalmış benim ayaklarıma.. Dayanamadım ve ayaklarımı salladım sağa sola az kalsın boğoluyormuş med-cezir olmasaydı.~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~

Ailesinden uzak yaşayanlar bilir.. Hele bir de küçük bir yerden geliyorsanız:

- Bak evladım kiminle oturduğuna, konuştuğuna dikkat et.. Haaa bi de oralarda insan bıçaklama, kaçırma, gasp gibi şeyler çokmuş.. Bu yüzden çok dikkatli ol insanlara dikkat et..... Önce Allah'a sonra kendine emanetsin yawrum..

Günümüzde çok kalmasa da ana-babaya hürmet çok önemlidir, onları dinlemek ve bizden daha çok şey bildikleri için söylediklerini kendi potamızda eriterek kullanmak..

Ben de bu sözleri öyle saklamışım ki bilinçaltına... İzmir'i tanımak için geziniyorum..Karış karış öğreniyordum... Hatta şöyle bir bakıyorum da bazı yazılar halen zihnimde unutulamayan bölgede.... Dolaşırken farklı marketlerden alış veriş yapıyorum. Maksat hem gezmek hem ihtiyacımı görmek hem de kendimce alış verişe uygun yerleri tespit etmek. Değil mi ki burada 5 yıl yaşayacaktım......

Bilinç altı işte bu gezintilerde kendini gösteriyor ve şüpheli gördüğü her şahsı kaydediyor.. Amaaaa ne için kaydettiğini unutuyor aşırı yüklemeden olsa gerek :)

Sonra birgün yine Bornova'da gezinti yaparken tanıdık birini gördüm haliyle selam verdim ve gülümsedim.. O insan gelip :

- Tanışıyor muyuz?

diye sordu...

sorun değil zeytin yağı gibi üstte kaldım yine ...

-Hayır!

Uzun süre devam etti bu durum ama artık hafızamı bu konuda serbest bıraktım

~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~

HAYALLERİM PEŞİMDE

peşinden koşmadığım hayallerim peşimde
rahat bırakmıyorlar ki devam etsin bu şekilde
sen bizim peşimizden koşsaydın diyorlar
her keşke deyişimle alay edip duruyorlar

geçti dedim bitti dedim artık dönemem dedim
sus dediler ,dur dediler,hep bir umut var dediler
olmaz dedim durmam dedim artık yapamam dedim
peşimizde gelmezsen peşindeyiz hep dediler.

15 Mayıs 2010 Cumartesi

İzmir'e ilk defa gelmişim saat 6:30 civarı.. Güvenliğe kampüse nasıl gideceğimizi sorduk.. 525 gider dedi ve ekledi öğrenci belgesi ya da kimliği gösterirseniz ücretsiz binersiniz. Şimdi 525 bekliyoruz.. Biraz sonra bir bayan yaklaştı ve sordu:
-Otobüsü kim sürer?
cevap karşısında sessizce uzaklaştı tabii
-Şoför...
525 geldi, ben o sırada kimliği buldum ve gösterdim. şoförde anlamsız bir bakış..
-Ne kadar ödeyeceğiz?
-Hatırlamıyorum(hani büyüklerimiz hep derler ya o zamanın parasıyla o para ile bi araba alırdım diye)
tabii bizden parayı aldı.Sonra da:
- Bu kart geçersiz dedi.
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
Tabii alışmıştım İzmir'in saçmalığına.... 525 teyim. hınca hınç dolu zaten Neyse otobs yolcu alırken de sonrasında da sürekli ayağıma bakan bir hanım vardı yanımda. Eeee doğal olarak ben de rahatsız oldum..Acaba İzmir de bu ayakkabılar giyilmez miydi?  :) Baktım ayaklarıma bir sorun göremedim..

13 Mayıs 2010 Perşembe

Okul Yolunda

Suratım asık,kaşlarım çatık yine
Ders abc, ben daha 525te
Yok yazılma korkusu var yüreğimde
Hangi derse gittiğim ise meçhule.

Okula giderken içimizde taşıdığımız mutluluğu anlatmak istedim.Derslerden nasıl zevk aldığımızı ve  hiç bitmemesini istediğimizi!Böyle olmasını isteyen biz mi istedik? Hayır!! Biz suçsuz muyuz ? Hayır!! Kim suçlu bu konuda peki!Bilmiyorum:(  Ama "Böyle gelmiş böyle gidecek korkarım valla"  demekte istemiyorum.Umarım mesleğimizi öğrenmemiz gereken bölümlerimize girerken yüzümüzde ufak ta olsa bir tebessüm olur ve içimizdeki heves ve merak her zaman KOCAMAAAAAAN olur:)

12 Mayıs 2010 Çarşamba

GİTMEk

Bu blog yeni açıldı daha kimse bir şey yazmamış o yüzden biraz tedirginim ne yazsam diye. Başta bir hikaye anlatayım dedim. Sonra vazgeçtim. 2 gün aldu zannedersem sabah 5 e kadar şiir okudum... Can Yücel....Nazım Hikmet.... yeni yetmeler.. falan..
Yücel in bir şiiri var ki bahar mevsimi insanlarını anlatıyor.. Hemen hemen herkesin yapmak istediği gitmeler, hiçbir şey almadan sessizce gitmeler. (Bilmiyorum belki de ben böyle saçmalıyorum.)
Dikkatimi çekti vizelerden sonra sınıf mevcudu azaldı yavaş yavaş kopmalar dderken .. Artık benim gitmem lazım söz Can Yücel de

Gitmek




Bugünlerde herkes gitmek istiyor.

Küçük bir sahil kasabasına,

Bir başka ülkeye, dağlara, uzaklara...



Hayatından memnun olan yok.

Kiminle konuşsam aynı şey...

Herşeyi, herkesi bırakıp gitme isteği.



Öyle "yanına almak istediği üç şey" falan yok.

Bir kendisi.

Bu yeter zaten.

Herşeyi, herkesi götürdün demektir.

Keşke kendini bırakıp gidebilse insan.

Ama olmuyor.



Hadi kendimize razıyız diyelim, öteki de olmuyor.

Yani herşeyi yüzüstü bırakmak göze alınmıyor.



Böyle gidiyoruz işte.

Bir yanımız "kalk gidelim",

öbür yanımız "otur" diyor.



"Otur" diyen kazanıyor.

O yan kalabalık zira...

İş, güç, sorumluluk, çoluk çocuk, aile,

Güvende olma duygusu...

En kötüsü alışkanlık.

Alışkanlığın verdiği rahatlık,

Monotonluğun doğurduğu bıkkınlığı yeniyor.

Kalıyoruz...

Kuş olup uçmak isterken, ağaç olup kök salıyoruz.



Evlenmeler...

Bir çocuk daha doğurmalar...

Borçlara girmeler...

İşi büyütmeler...

Bir köpek bile bizi uçmaktan alıkoyabiliyor.



Misal ben...

Kapıdaki Rex'i bırakıp gidemiyorum.

Değil bu şehirden gitmek,

İki sokak öteye taşınamıyorum.

Alıp götürsem gelmez ki...

Bütün sokağın köpeği olduğunun farkında,

Herkes onu, o herkesi seviyor.

Hangi birimizle gitsin?



"Sırtında yumurta küfesi olmak" diye bir deyim vardır;

Evet, sırtımızda yumurta küfesi var hepimizin,

Kendi imalatımız küfeler.



Ama eğreti de yaşanmaz ki bu dünyada.

Ölüm var zira.

Ölüme inat tutunmak lazım,

İnadına kök salmak lazım.



Bari ufak kaçışlar yapabilsek.

Var tabii yapanlar, ama az.

Sadece kaymak tabakası.

Hepimiz kaçabilsek...

Bütçe, zaman, keyif... Denk olsa.

Gün içinde mesela...

Küçücük gitmeler yapabilsek.



Ne mümkün.

Sabah 9, akşam 18

Sonra başka mecburiyetler

Sıkışıp kaldık.

Sırf yeme, içme, barınmanın bedeli

Bu kadar ağır olmamalı.



Hayatta kalabilmek için bir ömür veriyoruz.

Bir ömür karşılığı, bir ömür yani.

Ne saçma...

Bahar mıdır bizi bu hale getiren?

Galiba.



Ben her bahar aşık olmam ama

Her bahar gitmek isterim.

Gittiğim olmadı hiç,

Ama olsun... İstemek de güzel.



Can Yücel

BİR YUDUM HİKAYE

İki komşu ülkelerin hükümdarları birbirleriyle savaşmazlar; ama her fırsatta birbirlerini rahatsız ederlermiş.Doğum

5 Mayıs 2010 Çarşamba

Başlangıç

Toplu bir blog olan bloğumuzun açılışına hoşgeldiniz.Burada her şey doğaçlama.Bir tane başlangıç yazımız yok.Bütün yazarlar kendine ait bir başlangıç yazısı oluşturacak mesela.Dedim ya aklımıza ne gelirse yazmayı planlıyoruz.Bu yazı da öyle bir şey oldu mesela.:D
Devamı gelir inşallah diyerek Bilmuh Aşure'nin çıkışını anlatmak istiyorum.Blog yazma fikrini ortaya attıktan sonra isim düşünmeye başladık.İsimsiz olmaz tabi.=)
"Fırtına" bir şeyler söylerken ben onun dediğini "HOŞAF" anlayınca hoşaf olsun dedim."Çap" da "AŞURE" dedi.Hoşumuza da gitti.Ne de olsa aşure de her tür bakliyat ve meyve karışımından yapılan bir tatlı olduğu için aklımıza yattı.Sonra düşündük ki aşure tek başına olmaz.Hepimiz Bilgisayar Mühendisi olduğumuz için Bilmuh Aşure dedik ve böylece isim doğdu.Vatana millete hayırlı uğurlu olsun.